Değerli Üyelerimiz,

Dünya Sağlık Örgütü’nün artık bir pandemi olarak kabul ettiği koronovirüs hastalığı (Covid-19) ülkemizde de önemli bir halk sağlığı tehdidi oluşturmaktadır. Koronavirüsün bulaşmasını tek başına engelleyebilecek veya tedavi edebilecek herhangi bir gıda olmasa da; sağlıklı ve dengeli beslenmenin, fiziksel aktivite ve düzenli uyku ile beraber bağışıklık sistemini güçlendirdiği kanıtlanmıştır. Fulbright mezunlarımızdan dernek üyemiz, Atılım Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı, Dr. Öğr. Üyesi Z. Begüm Kalyoncu'nun koronavirüsten korunmak için doğru beslenme tavsiyelerine ilişkin yazısını sizlerin bilgisine sunarız.

Karantina Uygulamalarında Sağlıklı Beslenme Önemlidir

Covid-19 ile ilgili bilinen en net uygulama her türlü temasın minimuma indirildiği sosyal izolasyon olduğu için, birçok küresel sağlık kuruluşu herkese olası karantina uygulamalarını da kapsayacak şekilde en az iki haftalık ilaç ve gıda depolamasını önermektedir. Evde depolamak üzere alınacak gıdaların olabildiğince besleyici, raf ömrü uzun ve dayanıklı olması uygun olacaktır. Bu zor dönemi olabildiğince rahat atlatmak için seçilecek gıdaların protein, lif, vitamin, mineral ve antioksidanlardan zengin olması dengeli beslenme yönünden büyük önem taşımaktadır.

Sebze ve Meyve Tüketimi Ön Planda Tutulmalıdır

Dayanıklı gıda dendiğinde akla hemen gelmese de; aslında günlük yeterli sebze ve meyve tüketimi her gün ve her öğün sağlanmalıdır. Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi’nde önerilen Sağlıklı Yemek Tabağı’na göre her ana öğünde tabağın bir çeyreği sebzelerden, diğer çeyreği tam tahıl ürünlerinden ve kalan yarısının eşit üç parça halinde meyvelerden, yüksek proteinli gıdalardan (kurubaklagiller, et, yumurta, balık, tavuk, yağlı tohumlar, vb.) ve süt ürünlerinden (süt, yoğurt, ayran, peynir vb.) gelmesi önerilmektedir (Şekil 1). Bunların yanı sıra yeterli su tüketiminin sağlanması ve günlük beslenmede zeytinyağı kullanılması önerilmektedir.

Şekil 1. Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi’nde önerilen “Sağlıklı Yemek Tabağı”

Bu bilgiler ışığında yiyecek alışverişlerinde sebze ve meyveye ağırlık verilmelidir. Taze sebze ve meyvenin bir kısmının daha sonra tüketilmeye ve/veya pişirilmeye uygun miktarlarda dondurularak saklanması da evden uzun süre çıkılamayan durumlarda sağlıklı beslenmenin sürekliliğinin sağlanabilmesi için gereklidir.  

Mevsime Uygun ve Dayanıklı Sebze ve Meyveler Satın Alınmalıdır

İçinde bulunduğumuz mevsim düşünüldüğünde uzun süre dayanabilecek bazı sebzelere karnabahar, lahana, kabak, brokoli, biber, turp, havuç, patates; meyvelere ise elma, portakal, greyfurt, mandalina, olgun olmayan muz örnek verilebilir. Özellikle narenciye grubu meyveler bağışıklık sistemini destekleyici C vitamininden zengin olduğu için bu meyvelerin tüketimine ağırlık verilmeli, mümkünse yemeklere taze limon sıkılmalıdır. Dayanıklı sebzelerin raf ömrünü uzatmak için yıkanmadan ve kesilmeden buzdolabında saklanmaları gerekmektedir.  Bunlara ek olarak kuru meyve, kuru bamya, patlıcan, biber, domates gibi gıdalar da raf ömrü uzun; lif ve mineral kaynağı gıdalar olduğu için evde bulundurulmak faydalı olacaktır.      

Kuru Baklagiller Her Gün Tüketilebilirler  

Oldukça dayanıklı ve besin değeri yüksek bir başka protein kaynağı alternatifi ise kuru baklagillerdir. Yeşil, kırmızı mercimek, nohut, fasulye çeşitleri, barbunya, vb. gıdalar her gün tüketilebilirler. Yalnız, pişirme süresi uzun olabilen bu ürünlerin önceden büyük miktarlarda haşlanıp daha sonra hızlıca pişirilebilecek şekilde buzlukta saklanması kuru baklagillerin tüketimini kolaylaştıracaktır. Konserve olarak da alınabilecek bu ürünlerin evde hazırlanması, konserveden başka alternatifi sınırlı olabilecek ürünler düşünüldüğünde Türkiye’de önerilerin oldukça üzerinde seyreden tuz tüketiminin azaltılması açısından daha uygun olacaktır.

Haftada İki Kere Balık Tüketimi Önemlidir

Haftada en az iki defa tüketilmesi önerilen balığın tazesinin bulunamadığı durumlarda donmuş veya konserve ton balığı alternatiflerinin karantina durumlarına karşı evde bulundurulması önerilebilir. Zengin protein kaynakları olan kırmızı et ve kümes hayvanlarının etlerine kıyasla balık, daha fazla yağ içerebilmesine rağmen genel olarak aynı miktardaki kırmızı ve beyaz etlerden daha az enerjiye sahip olduğu için de tüketiminin artırılması gereken yiyeceklerdendir.

Kaliteli Hayvansal Protein Tüketimine Yönelik Tavsiyeler

Yumurta ve peynir çeşitleri de uygun koşullarda saklandığında uzun süre dayanabilen kaliteli hayvansal protein içeren gıdalardır. Hastalıklara neden olan virüs ve bakterilere karşı vücudun önemli savunma mekanizmalarından olan antikorların görevlerini yerine getirebilmeleri için her gün yeterli protein alınması gerekmektedir. Bunlara ek olarak probiyotik takviyeli yoğurt ve kefir gibi ürünlerde bulunan faydalı mikroorganizmalar da bağışıklık sistemini destekleyici etkide bulunabildikleri için özellikle bu dönemde sevenlerce tüketilebilir.

Tüketimi Sınırlandırılması Gereken Yiyecek ve İçecekler

Bu dönemde tüketilmesi sınırlandırılması gereken yiyecek ve içecekler; kan şekerini hızla yükselten şeker ve şekerli yiyecek ve içecekler, beyaz ekmek de dâhil hamur işi ürünler, işlenmiş et ürünleri, aşırı tuz içeren besinlerdir (hazır soslar, cips gibi tuzlu ürünler, patlamış mısır, tuzlu kurabiyeler, vb.). Enerji içeriği yüksek alkollü içeceklerin de vitamin, mineral emilimini olumsuz etkileyebildiği ve uyku problemlerine yola açabildiği için tüketimi mümkün olduğunca sınırlı olmalıdır. Alkol tüketiminin koronovirüs infeksiyonunu önlediğine dair herhangi bir kanıt bulunmadığı gibi, içinde etil alkol yerine metil alkol bulunan sahte içkiler de çok ciddi zehirlenmelere yol açabilmektedir.

Yemek Hazırlarken Temizlik ve İyi Pişirmek Önemlidir

Koronavirüsün gıdalarla bulaştığına dair bir bulgu olmasa da gıda hazırlama süreçlerinde temizliğin en üst düzeyde sağlanması, et ürünleri başta olmak üzere; pişen tüm yiyeceklerin yüksek iç sıcaklığa erişmesi yani iyi pişirilmesi oldukça önemlidir.  

Günlük Yeterli Vitamin ve Mineral Alımı Sağlanmalıdır

Son olarak; yeterli vitamin ve mineral tüketiminin sebze, meyve, tam tahıl ve yağlı tohumlar gibi yiyeceklerle sağlanması esas tercih edilecek yol olsa da; Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi’nde önerilen “Sağlıklı Yemek Tabağı”na göre beslen(e)meyen kişilerin günlük vitamin ve mineral takviyesi almaları da bu özel geçici dönemde bir alternatif olarak önerilebilir.

Seçilmiş Kaynaklar:

  1. Bakanlığı TS. Türkiye'ye Özgü Besin ve Beslenme Rehberi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü. 2015:96.
  2. Insel PM. Discovering nutrition. Jones & Bartlett Publishers; 2013.
  3. Dünya Sağlık Örgütü resmi websitesi: https://www.who.int/emergencies/diseases/novel-coronavirus-2019

 

Dr. Z. Begüm Kalyoncu, 2010 yılında Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümünü (BSc), 2012 yılında Maastricht Üniversitesi Sağlık Gıda İnovasyon Yönetimi Programını (MSc) UM High Potential Scholarship ile ve 2018 yılında da Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik programlarını (PhD) tamamlamıştır. Doktora çalışması sırasında 3 yıl boyunca Özyeğin Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü'nde tam zamanlı öğretim görevlisi ve Fulbright bursuyla da 1 yıl doktora sırası araştırmacısı olarak Harvard T.H. Chan School of Public Health'de Beslenme Bölümü'nde çalışmıştır. Uzmanlık temel alanları arasında "beslenme ve diyetetik", "toplum beslenmesi" bulunmaktadır. Türkiye Diyetisyenler Derneği 2. Başkanı, Sağlık Bakanlığı'nın Ulusal Beslenme Komisyonu üyeliği ve beslenme ile ilgili farklı projelerde yürütücü ve araştırmacı olarak görev yapmaktadır.

 

Dr. Fulya Yaylacığlu'nun Coronavirüs ile ilgili yazısını da sizlerle paylaşmak isteriz:

1.Koronavirüsler ve genel özellikleri

Şu anda tüm dünyanın gündeminde olan Koronavirüsler, Coronaviridae ailesinden insanlarda ve farklı hayvan türlerinde hastalığa neden olan bir virüs grubudur.  Bunlar zarflı RNA virüsleri olup bugüne kadar tespit edilen en büyük RNA genomuna sahip grubu oluştururlar. Boyutları ortalama 125 nanometredir ve ‘‘corona’’ isminin de kaynağı olan en belirgin özellikleri güneşin taç katmanına benzeyen çıkıntılı dış yüzeyleridir (Resim 1).

Günümüze kadar insanda hastalığa neden olduğu bildirilen 7 tip koronavirüs vardır. Bunlar sıklıkla solunum yolu enfeksiyonlarına neden olurlar. Bu enfeksiyonlar soğuk algınlığı gibi hafif olabileceği gibi solunum yetmezliği ve ölümle sonuçlanabilen ciddi alt solunum yolu enfeksiyonu şeklinde de olabilir.

2. Günümüzdeki pandemi etkeni ve neden olduğu klinik tablo: SARS-Cov-2 ve COVID-19 

Hayvanlarda hastalık etkeni olan koronavirüsler nadiren insanları enfekte edebilir ve ardından insanlar arasında yayılabilirler. Çin’in Wuhan kentinde başlayan ve neredeyse tüm dünyayı etkileyen salgın hastalık etkeni olan koronavirüs bu nadir ama tehlikeli virüslerdendir. MERS-Cov ve SARS-Cov gibi betakoronavirüsü olan bu yeni tanımlanan SARS-CoV-2’nin yarasalardan kaynaklandığı bilinmektedir. Bu virüsün neden olduğu hastalık Koronavirüs hastalığı 2019 (COVID-19) olarak isimlendirilmiştir.

COVID-19’un klinik tablosu değişkenlik göstermektedir: Semptom yokluğundan ateş, solunum yetmezliği ve ölüme kadar gidebilen bir skala söz konusudur. Çin kaynaklı raporlarda vakaların %16’sının ciddi seyrettiği bildirilmiştir. Özellikle yaş, kronik hastalık varlığı, bağışıklık sistemi sorunları hastalığın seyrini etkilediği bildirilen risk faktörleridir.

3. Türkiye’de COVID-19 ve bizim sorumluluklarımız

COVID-19 insandan insana çok kolay yayılabildiği için Çin’de başlayan hastalık kısa sürede neredeyse tüm dünyaya yayılmış ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 11 Mart 2020 tarihinde pandemi ilan edilmiştir (Resim 2). Hastalığın görüldüğü tüm ülkeler hastalığın yayılma hızını azaltmak ve hastalığın ciddi seyrettiği hastalara gereken bakım koşullarını sunabilmek için acil durum planlarını devreye sokmak zorunda kalmışlardır. Türkiye’de ilk vakanın bildirildiği12 Mart 2020 tarihinden bu yana çok sayıda önlem alınmıştır. Ancak salgın hastalıklarda kişilerin duyarlılığı ve toplumun önlemlere uygun hareket etmesi hükümetlerin aldığı önlemler kadar hatta daha fazla önem taşımaktadır. Bu nedenle dünya üzerindeki her bir birey bu hastalığın yayılmasını azaltmak için sorumluluk üstlenmelidir.

Aklınıza şu soru gelebilir: Bu virüs ortadan kalkmayacak ve nüfusun büyük bir kısmını etkileyecekse başta sosyal hayatlarımızı etkileyen bu önlemler neden gerekiyor ve ne kadar sürecek? Bu önlemlerin amacı hastalığın yayılım hızını azaltmak ve insanların mümkün olduğunca geniş bir zaman diliminde bu virüsten etkilenmelerini sağlamaktır. Çünkü bir grup insan bu hastalığı ağır geçirmekte, hastane yatış süreci hatta yoğun bakım ve solunum desteğine ihtiyaç duymaktadır. Ülkelerin bu desteği sağlayabilme imkanları sınırlıdır ve bu sınırı aşacak hasta sayısı İtalya’da yaşanılan ve hiç istemediğimiz seçimlerle sağlık çalışanlarını karşı karşıya bırakabilir, ölüm sayısı müdahale edilemediği için çok artabilir ve sevdiklerimizi kaybetmemize sebep olabilir. Bu nedenle lütfen önlemlere uyalım ve sevdiklerimizi koruyalım.

 

 

Şekil 2. COVID-19 pandemi haritası:    10,000+    1000–9999    100–999     10–99    1–9 bildirilen vaka sayısı (13 Mart 2020-WHO)

 

 

 

 

 

 

Şekil 1: Koronavirüs çıkıntılı dış yüzey görünümü

 

 

 

 

 

 

Dr. Fulya Yaylacıoğlu kimdir?

Fulya Yaylacıoğlu Tuncay 1983 yılında Ankara’da doğdu. Hacettepe Tıp Fakültesi İngilizce Tıp Bölümü’nden birincilikle mezun oldu ve 2007-2013 yılları arasında Gazi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimini tamamladı. Uzmanlık eğitimi sırasında 1 Mayıs- 30 Ağustos 2012 tarihleri arasında Prof. Dr. Francesca Simonelli danışmanlığında gözlemci olarak Napoli Üniversitesi Kalıtsal Retinopatiler Kliniği’nde çalıştı.  Bu çalışma süreci, mesleki hedefine karar vermesinde çok etkili oldu ve oftalmoloji bilgisini genetik ve tıbbi biyoloji ile güçlendirmek için Hacettepe Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı’nda başladığı ve ara verdiği MD-PhD programına 2013’te geri döndü. Uzmanlık eğitimi sonrası Yozgat Sarıkaya Devlet Hastanesi’nde 2014-2015 yıllarında zorunlu hizmetini tamamlandı. Doktora eğitimine devam ederken Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı’nda 2016-2019 yılları arasında Türkiye Genom Projesi’nde araştırmacı olarak görev yaptı. Ekim 2017-Temmuz 2018 tarihleri arasında Fulbright doktora tez araştırma bursu ile Yale Üniversitesi Genetik Bölümü’nde ziyaretçi araştırmacı ve Retina Kliniği’nde gözlemci olarak bulundu. Eylül 2019’da Hacettepe Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı’nda Prof Dr. Pervin Dinçer danışmanlığında ‘‘Genom düzenleme aracılı TGFBI’de oluşturulan varyasyonların zebra balığı korneasındaki fenotipik etkilerinin incelenmesi’’ isimli tezini tamamlayarak doktora programını bitirdi.  15 Ekim 2019’dan beri Hacettepe Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı’nda öğretim görevlisi olarak kalıtsal göz hastalıkları alanında çalışmalarını sürdürmektedir.